Rıdvan Dilmen'in Milliyet'teki köşesindeki yazıları kendisinin yazdığını zannetmiyorum ben. Özellikle de maç yazılarını. Zira, akşam sona eren bir maçın ardından NTV'deki %100 Futbol programı başlıyor anında, yaklaşık 1 saat sürüyor. Programdan sonra da bilgisayarın başına oturup, yazı yetiştirmek için uğraşacağını sanmıyorum kendisinin. Muhtemelen, gazetedeki herhangi bir çalışana maçla ilgili fikirlerini söylüyor, o çalışan kişi de onları bir şekilde kılıfına uyduruyor. Tamam, Rıdvan Dilmen'in yeterli zamanı olmayabilir gazeteye yazabilmek için. Veya, yeterli Türkçe bilgisi olmayabilir. Her ne kadar medyadaki çarpıklığın bana göre en önemli sebebi olsa da, ünlü bir eski futbolcunun ve şimdinin popüler yorumcusunun isminin gazeteler tarafından kullanılmak istenilmesini az çok anlayabiliyorum. Ama... Rıdvan Dilmen'in "iddaa eki" kıvamındaki yazıları, zurnanın zırt dediği yer oluyor benim için. Mütemadiyen "Denizli kazanır", "Hacettepe kaybetmez", "Fenerbahçe haftanın favorisi" başlığının altına 6-7 maç hakkında sırf yazılmış olsun diye yazılan 1-2 cümle. Asıl acı olan da bu tür köşe yazısı demeye dilimin varmadığı türden yazıların Milliyet gibi bir gazetede kendine yer bulabilmesi. Hadi, onu da geçelim. Rıdvan Dilmen, Türkiye Ligi'ni takip eden, bilen biri. Sonuç olarak da tahminlerini futbolseverlere aktarıyor diye kabul edelim. Peki ya bugünkü yazısı? Şuradan, bakabilirsiniz. Avrupa Futbolu hakkında sınırlı bilgisi olan ve bunu açıkça kendisi de kabul eden ve Avrupa Ligleri'ni fazla takip etmediğini kendisi de söyleyen Rıdvan Dilmen, ne ara Brezilya Ligi uzmanı oldu da, tüyolar veriyor ve tahminler yapıyor? Oldukça şaşırtıcı.
Ercan Güven'in yazısı da şurada. Ercan Güven'in arada bir iyi yazıları çıkmıyor değil, ama onlar da "bozuk saat bile, günde 2 defa doğruyu gösterir" misali hani... Bugünkü yazısı da bambaşka bir olay zaten. Sadece kendisinin atladığı bir konu değil, tüm medyanın üzerinde konuşup, yazdığı bir konu. Olayın doğru olduğu bu kadar cümbüşün ardından iki kulüp tarafından herhangi bir yalanlama gelmemesinden belli ama, idrak edilemeyen şu sanırım. Şampiyon takımı tebrik etmek için düzenlenen bir yemekte, üstelik spor medyasının üst makamlarından kişiler bulunuyorken, Fenerbahçe ve Galatasaray başkanları "ciddi" olarak ne diye transfer konuşsunlar? Arda Turan için değil sadece bahsettiğim, isterse hiç oynamayan Maldonado ve Yaser Yıldız olsun, bu kadar aptal kişilikler mi ki bunlar da, sizlerin yanında konuşsunlar transferi veya önemli birtakım hadiseleri. Hiç mi düşünmüyorsunuz, başkanların bu konuşmayı yazmak için neden sizlere izin verdiğini? Gerçekten, gerçek sanılıp, üstünden çıkarımlarda bulunulup, manşetlere taşınacak kadar değerli bir hadise midir bu iki başkanın yaptığı geyik?.. Onlar, oturdukları yerde kahkaha ata ata oluşturdukları tablonun vehametine gülerken, siz hala bu tamamen geyik amaçlı konuşma üzerinden çıkarımlarda bulunmaya devam edin...
Son haber de Frank Rijkaard ile alakalıydı ki, eksikliği hissediliyordu bir şeylerin, acaba nedir diye düşünürken, cevap niteliğinde geldi adeta. Haberin linki şurada var ama izlediğim programda haberin gazeteye yazılış şekli asıl insanı hayrete düşüren şey. Rijkaard, oyuncuların pestilini çıkartmış, 1.5 saat ara vermeden çalışılmış, Rijkaard orta sahaya gelip vurduğu 10 şutun 5'ini gole çevirip oyuncularına nasıl topa vurulacağını göstermiş, Skibbe döneminde 10 dakika olan su molaları 1 dakikaya indirilmiş ve tabiiiii, Rijkaard, idmanı sık sık durdurarak oyuncularına talimat yağdırmış... Ne diyelim, umarım geçen sezonun başında Aragones takımı çok iyi çalıştırıyor diyen Fenerbahçeli futbolcuların sezon sonunda "Aragones'le oyuncular arasında bir uyuşmazlık vardı, arada bir bağ kuramadı" senaryosu, bu sefer Galatasaray'da gerçekleşmez. Ama olsun be, varsın küme düşsün takım, yeter ki oyuncuların pestili çıksın! İşin şakası bir yana, şu gerçeği de biliyoruz ki, bu haberleri okuyunca yüzünde hunharca bir gülümseme oluşan az insan da yok değil bu ülkede. Artık yapımızdan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama çok zevk alıyoruz böyle işlerden. "Eti senin kemiği benim hocam, ehehe mehehe" mentalitesinin yıllardan beri süre gelen bir devamı olsa gerek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder