
Haftanın açılışını derbiyle yaptık, ama sebebi belli değil. Cumartesi-pazar seçenekleri köşede dururken, böyle bir maç için cumanın seçilmesini anlayamadım. Neyse ki buna rağmen Abdi İpekçi'de hemen hemen full bir salonda oynandı karşılaşma. Bu sene ligdeki klasiğin bir tekrarını yaşadık sadece aslında, fazlasını değil. Bu ligde başa oynayan 5 takım var: Efes Pilsen, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Türk Telekom. Ve, bu takımların aralarında oynadıkları maçlar mütemadiyen ev sahibinin lehine sonuçlanıyor. Şöyle üstünkörü bakalım bir tabloya. Galatasaray, kendi sahasında Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı mağlup etme başarısını gösterdi. Fenerbahçe; Efes Pilsen, Beşiktaş, Galatasaray ve Türk Telekom'u kendi sahasında mağlup etti. Efes Pilsen, -her ne kadar tam olarak ev sahibi avantajı olan bir takım olmasa da- kendi sahasında Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Türk Telekom'u mağlup etmeyi başardı. Beşiktaş da Galatasaray ve Fenerbahçe'yi Akatlar'da mağlup etti. İstisnalar var tabii ama büyük oranda bu doğrultuda gidiyor büyük maçların sonuçları. Galatasaray basketbolda deplasmanda en son Fenerbahçe'yi ne zaman yenmiş? Bakmak lazım. 2 yıldır Ayhan Şahenk'te kurulmuş bir üstünlükle durumu toparlıyorlar az çok yine.
Hosley ve Tolliver transferlerinden sonra 2 galibiyet alabildi Galatasaray. Tolliver çok büyük beklentiler altında gelmemişti zaten, ortalama bir oyun da koyuyor ortaya. Asıl problem, Hosley. Bu kadar mı vurdumduymaz oynanır? Geçen sene Karşıyaka'da, bu yıl Real Madrid'de oynarken Efes Pilsen'e karşı oynadıkları maçlarda izlediğim Hosley'nin çeyreğini göremedim maalesef kendi adıma. Koray hoca da onu ısrarla 3 numarada kullanarak hata yapıyor tabii ama sezon bitsin de gideyim havasında bir profil yansıttı şu ana kadar. Hücumda olabildiğince savruk, savunmada olabildiğince lakayıt. Ne olursa olsun, yine kalitesini ortaya koyduğunda maçı etkileyebilecek bir oyuncu Hosley. Belki de asıl arenayı, yani play-off'ları bekliyor, bilinmez.
Yazının başında yaptığımız, "bu sezon büyük takımların kendi aralarında oynadıkları maçlarda ev sahipleri genellikle kazanıyor" tespitinin yanında şu tespiti de yapabiliriz sanırım. "Bu sezon ligde kim daha yüzdeli ve çok üçlük sokarsa genellikle o takım maçı kazanıyor". Takımların 2 sayılık atışlardan çok 3 sayılık atışlar denediklerine o kadar fazla şahit oluyoruz ki, dolayısıyla maçın şeklini değiştiren etken haline geliyor 3 sayılık atışlar. Hele, 2-3 tane art arda zor pozisyonda üçlüğü atınca, arkadaki taraftarın da oyuna katılmasıyla maç geliveriyor bir anda ev sahibi ekibe. Aynı cuma günü Mrsic'in yaptığı gibi. 2. periyodun ortasına kadar 8-10 sayılık bir farkla önde götürüyordu maçı Fenerbahçe; sakin, düzenli hücum edip, savunmada hatalar yapsa da elinden gelen gayreti gösteriyordu sarı kırmızılılar. O arada Mrsic girip 2 tane üçlüğü salladı, arkadan bir de Ömer Onan'ın imzası gelince işlem tamamlandı. Sonra 15-20'ye çıkan farkı kapatmak için yapılan bilindik savruk hücumlar, gereksiz zorlamalar... Son periyot en azından farkı 15 sayıda tutayım da, ligdeki sıralama açısından avantaj yakalayayım mantığıyla oynadı Galatasaray; onu da beceremediler haliyle, 30'a kadar gitti maç... Sanmıyorum ki, bu saatten sonra 2 veya 3. sırayı kapabilsin Galatasaray...

Başka amaçlara hizmet eden maçlar dedik önceki paragrafta. O tanıma tam anlamıyla "cuk" oturan maçtı kesinlikle Mersin-Kolej maçı. 35 dakika sahada kalan Lofton üçlüklerde 17/22, toplamda 21/28 şut isabetiyle 61 sayıyı gördü. Fenerbahçe Ülker maçında da bunun benzerini izlemiştik ondan. 61 sayısının yanında 6 top çalması da dikkat çekici ama 61 sayıyı gören bünye, pek fazla dikkat çekemiyor ona haliyle. Kolej, yabancılarını yolladıktan sonra geçen hafta Ankara'da Kepez'e bir darbe vurmuştu ama kapasiteleri belli işte. Bir de böyle bir Lofton olunca direnmeleri daha da az mümkün oluyor haliyle.
Uzatmaya giden maçların ilki Ayhan Şahenk'te yaşandı Darüşşafaka ile Antalya arasında. Darüşşafaka'nın bu maç öncesi ufak da olsa bir düşme ihtimali vardı. Bu maçı alarak hem o ihtimali tamamiyle ortadan kaldırdılar, hem de yeniden play-off potasına girdiler. Play-off yapabilirler mi? Zor, ama son ana kadar şanslarını zorlayacakları kesin. Maçı uzatan üçlük Soner'den gelmiş bu arada, onu da belirtelim. Bu sezon çıkış yakalayanlardan o da; böyle toplarda sorumluluk alıp, bu sorumluluğun gereğini de yerine getirmesi takdire şayan. Antalya da doğal olarak Telekom'la eşleşmek için bir şeyler yapmaya çalışıyor sanırım. Zira ligi 5. sırada bitirirlerse, büyük olasılıkla 4. olacak Galatasaray'la eşleşecekler ve seriye 1-0 geride başlayacaklar. Ama 6. olmaları halinde, yine çok büyük olasılıkla Türk Telekom'la eşleşecekler ve seriye 1-0 önde başlayacaklar. Bunun etikliği bazılarına göre tartışılır ama ben onlara hak veriyorum. Kalan maçlarının teki Efes Pilsen'le zaten, o maçı isteseler de kazanmaları zor. :)

Aliağa Petkim'in yabancıları gönderdikten sonra aldıkları sonuçlar son derece çarpıcı. Geçen hafta Banvit'i son ana kadar zorlayıp yenememişlerdi. Bu hafta geçen haftanın aksine 1 yabancı bile yoktu, üstüne takımın yedek guard'ı Bora Sancar'ın sezonu kapattığı haberi de gelmişti maç öncesi. 3. guard'ları genç Berkay Sahillioğlu ile başladılar maça ve tüm maçı da onla götürdüler. Ve, düşme potasında Kepez'den sonra ikinci mücadele ettikleri takım olan Selçuk'u 60-50 ile geçtiler. Berkay, 40 dakikada 5 sayı atabilmiş yalnızca ama 11 asisti dikkat çekici. "Ne varsa, Türkler'de var" mı demeli acaba? Selçuk da 10 galibiyette kaldı böylece. 10 sayı farkla kaybederek ikili averajda da Aliağa'nın gerisine düştüler. Kalan maçları Telekom ve Darüşşafaka ile. Onların da en azından 1 galibiyet çıkarmaları gerekebilir buradan. Aliağa Petkim, haftaya Galatasaray deplasmanına gidiyor. Burada kazanmaları zor ama son hafta kendi sahalarında düşmemeyi garantilemiş Erdemir'i yeneceklerini düşünüyorum ben. Beklenenin aksine bir sürpriz yaparak ligde kalabilir Aliağa, çok ama çok önemli bir galibiyet oldu bu onlar için...
Türk Telekom, 3 hafta üst üste kaybettikten sonra 2 haftadır üst üste kazanan Banvit'i Ankara'da 93-79'la geçti. Türk Telekom'un kalan 2 maçı Selçuk ve Galatasaray'la. Onlar da ikinci olarak Antalya'dan kaçmaya çalışacaklardır. Zira, ligi büyük ihtimalle 7. sırada bitirecek Mersin'e karşı olası bir eşleşmede 1-0 önde başlayacaklar. Yeni transfer Oscar Torres de sahadaydı. İlk yarıyı izleyebildim, pek fazla izlenim edinemedim eline pek top almamasından dolayı ama fazla etki yaratacak bir oyuncuyu da benzemiyor açıkçası. Banvit ise, Selçuk Ernak'ın görevden ayrılmasının ardından daha düzenli, daha fazla pota altından oynayan bir takım haline geldi. Her maç 10 üçlükten aşağı denemeyen Crispin çoğunlukla müsait pozisyonları bekledi denemek için ve sadece 7 üçlük denemesinde bulundu, ki 3'ünde de isabet buldu bunların. Takım halinde de 21 üçlük denediler, ki 30'dan aşağı denemeyen bir takımdır genelde Banvit. İçeride Lance Willams çok etkili ama onun dışında önemli bir pota altı oyuncu olmamasından ve Williams'ın da çok çabuk yorulmasından mütevellit oyunun belli bölümlerinde sıkıntı yaşıyorlar. Ayrıca, Andre Brown da düzeni bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Kendisinin bir benzeri Erdemir'de: Antwain Barbour. Lakin Barbour düzeni bozarken iyi işler çıkartıyor. Brown hem hücumu sürklase ediyor, hem de bir şey üretemiyor. İlk yarının büyük bölümünde sahadaydı ama boxscore'dan baktığım kadarıyla 19 dakika süreyle bitirmiş maçı. 2. devrede epey az süre aldı sanırım, hayırlı olmuş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder